Vali Seddar Yavuz, Muş Alparslan Üniversitesi Sağlık Kültür ve Spor Daire Başkanlığı Üniversiteli Aktif Gençler Topluluğu tarafından organize edilen Vali Seddar Yavuz Gençlerle Buluşuyor programında Muş Alparslan Üniversitesi´nde eğitim gören öğrencilerle bir araya geldi.
Gerçekleşen programa; Vali Yavuz´un yanı sıra, MŞÜ Rektörü Prof. Dr. Fethi Ahmet Polat, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Erdal Necip Yardım, Genel Sekreter Yrd. Doç. Dr. Orhan Keskintaş, Genel Sekreter Yardımcısı Yusuf Kenan Atılgan, akademik-idari personel ve öğrenciler katıldı. REFERANSA GEREK YOK´ Düzenlenen program, MŞÜ Rektörü Prof. Dr. Fethi Ahmet Polat´ın açılış konuşmasıyla başladı. Rektör Polat´ın konuşmasının ve 15 Temmuz darbe girişimi kısa filminin ardından kürsüye çıkan Vali Seddar Yavuz ise, yoğun gündemlerine rağmen öğrencilerle hasbihal programına iştirak eden tüm akademik ve idari personele ve ilgiyle salonu doldurmuş olan öğrencilere teşekkür etti. Konuşmasına hayatından kesitler vererek başlayan Vali Yavuz, zorlu bir hayat geçirdiğini söyledi. Vali Yavuz, hiçbir referansa gerek kalmadan liyakate göre Türkiye´de en iyi yerlere gelinebileceğini dile getirdi.
DİNDAR KİTLE KIŞKIRTILDI´ 28 Şubat uygulamalarıyla milli değerlerin yok edilmeye çalışıldığına dikkat çeken Vali Yavuz, Bugün biraz kendimden bahsetmek istiyorum. Biraz da Osmanlının son dönemlerinden bugüne vurgu yapmak istiyorum ve buna bağlı olarak darbe girişimine bağlamak istiyorum. İlk olarak Osmanlı döneminin son zamanından şöyle bahsetmek istiyorum; Osmanlı büyüdü, gelişti nihayetinde sanayi devrimini gerçekleştiremedi.
Önce üretim biçimini etkiledi daha sonra savaş ve daha sonra vefa. Bütün bunları düşündüğümüz zaman silah sanayisi başta olmak üzere bütün alanları etkiledi. İmparator olan Osmanlı ise silah sanayisinin gelişmesini takip edemedi. Zamanla rekabet gücünü kaybetti ve malum olduğu üzere süreç başladı. Sonra şöyle oldu; herkes Osmanlı´yı kurtarma sevdasına girdi.
O zaman batıcılar vardı. Bugünü anlamak için Osmanlının son zamanlarına bakmanız gerekir. Bugünkü siyasi partilerin tabanı bile oradan gelir. Bir grup batıcılar şunu söyledi: Gerekirse dinimizi değiştireceğiz ama batılaşacağız´ kim bunlar, Abdullah Cevdet gibiler. Bunlara göre dinimiz, örfümüz, âdetimiz bizi geri bırakmıştır. Diğer bir batıcı grup ise: Biz bilim ve teknolojiyi yakalayamadık bu konuda bir şey yapmamız gerekir´ dediler. Dolayısıyla Türkiye bir sistem değişikliğine gitti. Bu sistem değişikliği öyle bir hale geldi ki; Türkiye´de İslam´ın bin yıllık bayraktarlığını, sancaktarlığını yapan bir toplumda, ilericilik-gericilik irtica tartışmaları başladı. Nasıl Osmanlı İslami bir meşrulaştırma aracı olarak kullanıldıysa, cumhuriyet döneminde de laiklik ve Atatürkçülük, bir meşrulaştırma aracı olarak kullanılmaya başlandı. Tamda handikap burada başladı.
İşine geldiklerine Atatürkçülüğü ve laikçiliği uygun hale getirdiler ve öyle bir handikap içerisine girdiler ki, toplumu ve gençlerimizi birbirine yabancılaştırdılar. Her şey birbirine girdi. Doğru ve yanlış tartışmaları başladı. Nitekim bu tartışmalar öylesine ileri boyutlara gitti ki; mesela bir ülkenin cumhurbaşkanı cuma namazına gidip gitmediği tartışma konusu olmaya başladı.
Laiklik anlayışı dünyanın tam tersine farklı bir şekilde anlaşılmaya başlandı. Ve biz gençleri kaybetmeye başladık. Gençler sağcı oldu, solcu oldu. Aslında sağ ve sol kavramlar ekonomik kavramlardır. Ama Türkiye´de sağ ve sol kavramlar, bunun dışına çıkarak başka anlamlar yüklenmeye başlandı. Dine yakın veya dine mesafeli olmak sağcılık ve solculukla örtüşmeye başlandı. Aslında bunlar böyle kavramlar değildir. Nihayetinde, Türkiye bu konuda çeşitli denemeler yaptı; ama darbeler ile sonuçlandı. Adnan Menderes denemelerde bulundu darbe ile sonuçlandı. Sonrasın da 12 Eylül geldi ve sonra 28 Şubat geldi. 28 Şubat´ı anlamadan bugünleri anlamak mümkün değil. 28 Şubat´ta temelde şunlar oldu; dindar kitle kışkırtıldı ve sokaklara dökülmek istendi. Fakat buna rağmen hiçbir şekilde kimse sokaklara dökülmedi dedi.
Vali Yavuz konuşmasının devamında, 15 Temmuz istila girişiminin ise Ortadoğu dizaynı çerçevesinde ülkemizi parçalamak amacıyla gerçekleştiğini dile getirerek, bütün etnik unsurlarıyla bu büyük milletin bu işgali bertaraf ettiğine dikkat çekti. 15 Temmuz işgal gecesinde Valilik Konağı´nda yaşadıklarını anlatan Yavuz, o gece çok zor, saniyelik kararlar aldıklarının ve belirsiz bir süreç yönettiklerinin altını çizdi. Darbe gecesi ailesi ile evini terk etmeyen bir vali olarak şu an katılımcıların karşısına çıktığını söyleyen Vali Yavuz, özellikle o gece halkın konağın önünde toplanmasının kendisini çok duygulandırdığını ve unutulmaz bir hatıra olarak bu gecenin belleğinde kalacağını iletti.
ALPARSLAN RUHUNUN MEYDANLARA SİRAYET ETİĞİNİ DÜŞÜNDÜM´ Vali Yavuz, Muş´a özel bir hassasiyet gösterilmesi gerektiğini, zira 15 Temmuz´da bu ruhun meydanlara taşındığını ve bu şehrin tüm Türkiye´den daha hızlı ve daha güçlü şekilde direniş sürecine katılım gösterdiğini dile getirdi. Vahyi esas alan, aklı kullanan ve bir medeniyet tasavvuru olan dindar gençliğin bu ülkenin umudu olduğuna vurgu yapan Vali Yavuz, darbe girişimi süresince aktif şekilde meydanlarda seslerini yükselten üniversitesi personeline ve öğrencilerine de teşekkürlerini iletti. Vali Yavuz, şöyle dedi: Malazgirt Zaferi olmasaydı Selçuklu olur muydu, Osmanlı olur muydu, Türkiye Cumhuriyeti olur muydu, en önemlisi Anadolu´da İslam olur muydu? Bu yüzden bu şehri insanlara bir ruh yüklediğini bir misyon yüklediğini düşünüyorum. O yüzden bu üniversitenin adının Alparslan olması inanılmaz bir şey. Bu şehrin Alparslan´dan iyi beslendiğini düşünmüyorum. Bu şehrin bu konuda sorunlu olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu şehrin öne çıkarabileceği başka ne var sorusu sorduğum da bundan büyük bir değer olamaz ki cevabı alıyorum. Bu yüzden ben 15 Temmuz gecesi aslında Alparslan ruhunun meydanlara sirayet etiğini düşündüm.
SÜREÇ BİZE DERS OLMALI´ Yani bende uyandırdığı intiba o oldu´ diyen Vali Yavuz, sözlerini şöyle sürdürdü: Ümit ederim ki, bu Muş merkezdeki havanın bütün ilçelere yayılması en büyük dileğim. Muş merkezde inanılmaz bir ruhaniyet var bir şüheda var. O yüzden sevgili gençler, yaşadığımız bu süreç bize ders olmalı bundan ders çıkartmalıyız. Buradan nasıl bir ders çıkarmalıyız. Ben hep iddia ediyorum ve burada bunu söylüyorum. Vahiyi esas alan, aklı kullanan medeniyet tasavvufu olan bir gençlik ve eğitim sistemi kurmalıyız. Aklını kiraya veren mantığından süratle çıkmamız gerekir. Mutlak itaata asla yer vermemeliyiz. Mutlak itaat, ancak Allah ve Resulüne olur, başka hiç kimseye olmaz. Eğer bir tarikat veya cemaat size Kur´an ve Hadis´ten başka bir şey okutuyorsa oradan uzak durun. Kur´an ve Hadis yerine sürekli başkalarının kitaplarını okutuyorlarsa, orada Kur´an ve Hadis çok uzakta ise, hatta hiç yoksa bence hangi görüş olursa olsun uzak durun
Muş Ovası Gazetesi